IQNA

Dindarlık ve sosyal sorumluluk ilişkisi

11:26 - August 17, 2022
Haber kodu: 3477083
Bireysel sosyal sorumluluk ya da Kur'an'ın yorumu olan salih amel her bireyin içinde yaşadığı topluma aktif katılımını içerir; çevreyi temizlemek, başkalarına yardım etmek ve okul inşa etmek gibi önemli sosyal, kültürel ve diğer konulara katkıda bulunma gibi faaliyetleri içerir.

İslam'ın ortaya çıkışından bu yana, Müslüman bilginler ve düşünürler, bireylerin sosyal sorumlulukları hakkında teoriler ve görüşler sunmuşlardır. Örneğin Farabi'nin düşüncesindeki (MS 872-950) ütopya, bireysel ve kolektif ihtiyaçların karşılanması için toplum üyeleri arasında işbirliği, yardım, iş bölümü ve sosyal sorumlulukların dağılımına dayalı olarak oluşturulmuştur.

İslam, insanın sosyal sorumluluğunu salih amelde tanımlamıştır. İyiliğin açık bir anlamı vardır ve buna "iyi amel" denir ve Kur’an bazı durumlarda onu "kötü iş" ile zıtlaştırmıştır. Fussilet Suresi 46. ayette şöyle buyurulmaktadır: "Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez".

'İyilik' konusu Kur'an'da çeşitli şekillerde 87 defa geçmektedir, bu da Kur’anın ona verdiği önemi göstermektedir. Görünüşe göre iyiliğin önemi imandan az değildir. Çünkü iyilik, kalblerde ve hayatta imanın varlığının bir alametidir, amelsiz ve mesuliyetsiz iman, meyve vermeyen kuru bir ağaç gibidir.

Ankebut suresi 2. ayetinde şöyle buyurulmuştur: "İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?". Allah'a iman etmenin yanı sıra sorumlulukları yerine getirerek ve salih ameller de bulunmakta gereklidir. Putperestlerin başta Bilâl-i Habeşî, Ammâr ve Yâsir gibi kimsesizler olmak üzere, müslümanlara uyguladıkları baskı ve zulümlerin dayanılmaz noktalara ulaştığı Mekke döneminin sonlarında inen bu âyetler, gerçek mümin ve müslüman olmanın anlamını ve şartlarını ana çizgileriyle ortaya koyması bakımından büyük önem taşımaktadır. Buna göre insanların sorumluluklarını yerine getirmiş sayılmaları, dolayısıyla gerçek mânada müslüman olmaları için yalnızca “inandık” diyerek sözlü bir iman ikrarında bulunmaları yeterli değildir. Asıl dindarlık, Allah’ın insanları inançları uğrunda bazı güçlüklerle imtihan ettiğinde ortaya çıkar.

Bireysel sosyal sorumluluk, grup sosyal sorumluluğunun temelidir, çünkü bir topluluk insanlardan oluşur ve bu nedenle sosyal sorumluluk kültürünü belirler. Bu, grup sosyal sorumluluğu ile bireysel sosyal sorumluluk arasında içiçe geçmiş bir ilişkidir.

Sosyal sorumluluklar gönüllülük esasına dayalı bir konudur ve bunlar hakkında karar vermesi gereken kişidir, ancak herhangi bir taahhüdün sorumluluk getirdiğini ve yerine getirilmemesinin yalnızca toplum için değil, birey için de sonuçları olacağını belirtmek önemlidir.

Bir bağlılık duygusuyla sosyal sorumluluk alanına girildiğinde, insanların ve toplumun karşılaştığı sorunların çözülmesine yardımcı olur ve farklı ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer alanlarda kalkınmanın olumsuz sonuçlarını azaltır.

captcha